7 Ağustos 2011 Pazar

'Hayır ehli, hayra koş, şer ehli, kötülüklerden el çek'

(Öncelikle bunları yazarken gerçekten zorlandığımı, yazdıklarımı tekrar tekrar sildiğimi bilmenizi isterim. Belki içimden geçenlere tercüman olamadım ve anlatmam gerekeni bulandırdım. Umulur ki affoluna)
Kelimelerin birbiri ardına sıralanıp da durumu anlatmaktan aciz kaldığı hallerden biri. Uzun zamandır açlığın ve kuraklığın pençesinde inim inim inleyen kardeşlerimizin durumu bir Ramazan vaktinde had safhaya ulaşmış bulunmaktadır.
Herşeyden önce şunu bilelim ki oraya en büyük yardımı yine Anadolu insanı yapacak. Arabistan yada İran yada Birleşmiş Milletler değil. Bu hep böyle oldu, böyle olmaya da devam edecek.
Açlıktan karnına taş bağlayıp, elindeki birkaç lokma yiyeceği fakir kimselere veren Peygamber(s.a.v)'in ümmeti olan bizlere düşen görev bu zor günlerinde kardeşlerimizin yanında olmaktır.
Gönül isterdi ki bir Osmanlı neferi edasıyla atına binip Balkanları, Anadolu'yu, Suriyeyi, İranı, Arap Yarımadasını, Filistini, Mısırı ve Kuzey Afrika'yı bir solukta dolaşıp çalmadık kapı bırakmamak. Gönül isterdi ki Hz. Ebubekir misali kocaman bir servetin tamamını oraya gönderip oradaki insanımızın yarasına merhem olmak. Gönül isterdi ki zor gününde o kardeşimin yanında olup çekilen azaptan payıma düşeni almak. Ancak şu an için bunlar hayalın ötesine geçemeyen şeyler.
Somalili kardeşim orada bir Ramazan günü açlıktan inlerken onun feryadını bastırmak isterdim. Gel gör ki anlattıklarımı yapabilmek şöyle dursun onların derdini 2 dk aklımda tuttuktan sonra herşeyi unutuyorum. Ne göğsüm daralıyor ne de gözümden yaş geliyor. Geceleri rahatça uyuyorum. Sanki o dert benim değilmiş gibi. Bizler böyle değildik.

Atalarım dünyanın dört bir yanında ihtiyaç sahibinin yanında olmuş, nerde bağrı yanan birinin çığlıklarını duysa atını oraya sürmüş kimselerken ben burada üç beş kuruşla kendini avutan biri olmuşum. Ağlanacak halime ağlayamıyorum bile. O derece ruhsuz olmuşum.
Bari bunu yazayım da belki biri görür, elinden gelenin en iyisini yapar diye bunları yazdım. İnşAllah bu not gideceği yeri bulur ve inşAllah bir gün gelir ben de o büyüüüük servetimi bu yollarda harcarım. Umarım bir ceset olmadan önce bunu yapabilecek ömrüm vardır da o günler de vakî olur.
Kırık mızrabımı gönlümün tellerine dokundurmak istedim. Heyhât! Bu muammanın bir küçük noktasına dahi tercüman olamadım. 'Ben o nağmeden müteheyyicim ki, yoktur ihtimali terennümün.'


O gün o altin ve gümüslerin üstü cehennem atesinde kizdirilacak da bunlarla alinlari, yanlari ve sirtlari daglanacak (onlara): "Iste bu kendi caniniz için saklayip biriktirdiginiz seydir. Haydi simdi tadin bakalim su biriktirdiginiz seyin tadini!" denilecek. (Tevbe-35)

Ordaki müslüman kardeşimin benden hiçbir farkı yoktur, bilirim...

5 Temmuz 2011 Salı

Bismillahirrahmanirrahim


'Bismillah' her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim! Şu mübarek kelime, İslam nişanı olduğu gibi, bütün mevcudâtın lisân-ı hâl ile vird-i zebânıdır...
Böyle giriş yapıyor Üstad Hazretleri risalelerine...
Evet Bismillah her hayrın başıdır. Yani bir işe besmele ile başlanırsa muhakkak ki bir hayır kapısı açılır oradan. Bismillah ne güzel başlangıçtır.
Çok değil birkaç ay öncesinde arkadaşlarımla sohbet ediyordum. Bir ara istavroz çıkarmaya geldi konu. Dediler ki 'Keşke bizim de öyle bir işaretimiz olsa.' O an düşündüm. Gerçekten de dikkat çekiyordu. Neden sonra akıl edebildim. Bismillah bizim nişanımızdı Üstadın dediği gibi. O an aklıma gelmemişti, üzüldüm. Evet 'Bismillah' bizim nişanımızdır. Mümin besmele ile kendini belli eder demek bu. Nişan işaret demekse müslümanlığın işareti Bismillah idi.

Üstad Hazretleri'nin söylediği gibi bu nişan çok büyük bir kuvvettir. Besmele çeken kimsenin hiçbir şeyden pervası, korkusu kalmaz. Evet biz müminlerin sahip olduğu çok güçlü bir iksirdir bu. Ve büyük bir bereket. Onun için asırlardır bize yemeğe başlamadan besmele çekmemiz öğütlenir. Besmele berekettir aynı zamanda.

Bedevi Arap çöllerinde gezen o mağrur kimse ben ve benim gibiler. Mağrur, yani gururlu. Öyle gururlu ki kendisinin her işe gücü yeter sanıyor. Her işin üstesinden gelirim diyor lisan-ı hal ile. Yani tavırları onu gösteriyor. 'Ben herşeyi başarırım. Kimseye ihtiyacım yok.' İşte yola böyle çıktığımız için işler bu derece bereketsiz, bu derece keyifsiz gidiyor. Sonuçta muzaffer olamıyoruz. Halbuki o mütevazî kimseler gibi olsak 'Bismillah' çekerek başlasak o işe, yani 'Allah namına' başlasak O'na sığınsak, Sen şüphe yok ki benden üstünsün, benim gücüm yetmez ama senin gücün hadsiz. Sen dilediğini yaparsın. Mübarek olan sensin yani bereket getiren senin şanındır. Sen yoksan o işten hayr gelmez desek o işte daha verimli neticeler elde ettiğimi görürüz.

*

Mağrur gururlu kimsedir demiştik. Peki en mağrur nefis kime aittir? Hiç şüphe yok ki İblis'in eline bu konuda kimse su dökemez. Kendisi bir zamanlar melekler içindeydi. Meleklerden üstün konumdaydı. Bu üstünlük ilimleydi. Evet onun çok büyük bir ilmi vardı. Meleklerin bilmediğini biliyordu. Ancak onun ilmi Allah'ın (c.c.) ilmine nispeten denizde kum misaliydi.
Hz. Adem yaratılıp ''Ben onu tesviye ettiğim ve kendi ruhumdan üflediğim zaman derhal ona secde ile tazîm edin'' emri geldiğinde Haris ya da İblis denilen melun secdeye gitmedi. Melekler Allah'ın Halifesi karşısında yere kapanmış ve onun kendilerinden üstün olduğunu kabul etmişlerdi. Bu üstünlük ona Allah tarafından verilmişti. O'nun ilmi herşeyi kuşatır. Ancak Haris yani şeytan bunu göremeyecek kadar kördü. O gururundan dolayı emre karşı geldi. 'Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise topraktan yarattın' dedi. Anlaşılan İblis kimin huzurunda olduğunun farkına varamayacak derecede kör olmuştu. Nan ekmek demektir. Ekmeği nimet olarak düşünürsek 'nankör'ün nimeti vereni görmeyen olacağı çıkarımını yapmak mümkündür. Şeytan hiç şüphe yok ki nankörlüğün zirvesindeydi, daniskasıydı. İçinde taşıdığı o 'gurur' onun sonu olmuştu. O ebediyyen cehennemde azap çekecek.

Peki madem gurur bu derece tehlikelidir bizler neden gururlanıp Allah'ın adını anmaktan geri duyuyoruz? Bilmez misin ki O'nun kudreti göğü ve yeri içine alır. O ne derse o olur. Ve sen insanoğlu, Allah'ın halifesi konumundasın. Hz. Adem o büyük törende meleklere böyle tanıtıldı. 'Allah'ın Halifesi'. Madem insan böyle ulvî bir konuma yüceltilmiş her işini Allah rızası için yapması onun boynunun borcudur.

*


Hikayede anlatılan seyyah 'Ben falan reisin ismiyle gezerim' dediği için her gittiği yerde rahat etti. Şakiler, yol kesenler ona ilişemedi. Acizliğimiz ve fakrımız yani güçsüzlüğümüz bizi daha güçlü olana yöneltmeli. 'Bismillah' demeliyiz ki şakilerin şerrinden yani kovulmuş Şeytanın şerrinden Allah'a sığınalım.
Bu mübarek kelime 'Allah namına' demektir. Sen onu gönülden dile getirdiğin zaman hangi cisim hangi kişi senin karşında durabilir? Bismillah teslimiyettir. 'Ben güçsüzüm, kabul ediyorum. Bu zayıflığımdan sana sığınırım. Sen sonsuz kudret sahibisin. Bana nusret gönder' demektir.
Her cisim kendi imkanlarıyla Bismillah der. Ağaçlar Bismillah der. Hayvanlar çıkardığı seslerle O'nu anarlar. Sineğin kanat çırpması onun zikridir. Rüzgarın uğultusu belki de onun zikridir. Ağaçların küçücük tohumken manen Bismillah deyip semaya yükselmesini biraz düşündüğünüz zaman hissedersiniz Bismillah'ın ne derece kuvvetli bir iksir olduğunu.

***
Hz. Peygamber oturuyordu. Bir adam da yemek yiyordu. Adam son lokma kalıncaya kadar Besmele söylememişti. Son lokmayı ağzına götürürken bunu hatırladı ve derhal ''Bismillahi evvelehû ve ahirehû'' dedi. Peygamber Efendimiz'in nurlu yüzünde tebessüm belirdi. Şöyle dedi: 'Şeytan bununla beraber yiyip içiyordu. Fakat Allah'ın adını anınca şeytan yediklerini kustu.' Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Bismillah yemeğin başında unutulunca ''Bismillahi evvelehû ve ahirehû'' demeyi tavsiye eder. Yani annemin bana öğrettiği dilimizdeki karşılığı 'Evveli ve sonrası için Bismillahirrahmanirrahim'dir. O tavsiye ederse bize yapmak düşer.
*

Allah, verdiği nimetler karşısında üç şey ister buyuruyor Üstad Hazretleri. Bunlar zikir, fikir ve şükürdür. Bismillah zikirdir. Ahirde yani sonda Elhamdülillah şükürdür. Ortada Allah'ı anmak onu düşünmek de fikirdir. Üstad ne güzel anlatmış meseleyi. Evet bunlardan biri olmayınca eksik oluyor demek ki. Rabbim bizi eksikliklerden korusun. Besmeleyi hayatımıza tam anlamıyla geçirebilmeyi bize nasip eylesin.


Ey nefis! Böyle ebleh olmamak istersen; Allah namına ver. Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle...
Vesselam...

23 Nisan 2011 Cumartesi

Efendimiz...



Sultân-ı rüsûl, şâh-ı mümeccedsin Efendim!...
Resullerin sultanı, övülenlerin şahı Efendim!
Bîçârelere devlet-i sermedsin Efendim!...
Çaresizlere daimi devletsin Efendim!
Dîvân-ı İlâhîde ser-âmedsin Efendim!...
Huzuru İlahide, en önde gelensin Efendim!
Menşûr-ı leamrüke müeyyedsin Efendim!...
Ömrün hakkı için ayetine mazharsın Efendim!
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammedsin Efendim!
Sen Ahmed i Mahmud u Muhammedsin Efendim!
Hakdan bize sultân-ı müeyyedsin Efendim!...
Haktan bize gönderilmiş Sultansın Efendim!

Tâbiş-geh-i ervâh-ı mücerred güherindir
Parıltılı ruhlar arasında yerin cevherdir
Mâlişgeh-i ruhsâr-ı melik hâk-i derindir
Kapı eşiğin, meleklerin yüz sürdüğü yerdir...
Ayîne-i dîdâr-ı tecellî nazarındır
Senin baktığın yerleri yüzün nurlandırır
Bû Bekr Ömer, Osmân ü Ali yârlarındır
Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali dostlarındır.
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammedsin Efendim!
Sen Ahmed i Mahmud u Muhammedsin Efendim!
Hakdan bize sultân-ı müeyyedsin Efendim!...
Haktan bize gönderilmiş Sultansın Efendim!

Hutben okunur minber-i iklîm-i bekâda
Minberde hutben okunur, alem-i bekâda
Hükmün tutulur mahkeme-i rûz-i cezâda
Mahkemede hükmün tutulur, yevm-i cezâda
Gülbâng-i kudûmun çekilir Arş-ı Hudâda
Salavat-ı şerifen çekilir, arş-ı Hudâda
Esmâ-i Şerîfin anılır arz u semâda
Güzel isimlerin anılır, arz ve semâda
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammedsin Efendim!
Sen Ahmed i Mahmud u Muhammedsin Efendim!
Hakdan bize sultân-ı müeyyedsin Efendim!...
Haktan bize gönderilmiş Sultansın Efendim!

Ol dem ki velîlerle nebîler kala hayrân
O an ki velilerle nebiler sana hayrân
Nefsî deyü dehşetle kopa cümleden efgân.
Nefsi deyip dehşetle kopsa herkeste figân
Yes ile usâtın ola ahvâli perîşân.
Ümitsizlik içinde günahkarların hali perişan.
Düstûr-ı şefâatle senindir yine meydan
Şefaat elindedir, senindir yine meydan
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammedsin Efendim!
Sen Ahmed i Mahmud u Muhammedsin Efendim!
Hakdan bize sultân-ı müeyyedsin Efendim!...
Haktan bize gönderilmiş Sultansın Efendim.

Bir gün ki dalıp bahr-ı gama-ı firkate gittim.
Bir gün hüzün denizinde ayrılığa dalıp gittim.
İlden yitirip kendimi, bîhodluğa yitdim.
Çaresizliğe düşüp, kendimi kaybettim.
İsyânım anıp, âkıbetimden hazer itdim.
İsyanımı anıp, akıbetimden endişe ettim.
Bu matlâı yâd eyledi bir seyyid işitdim.
Bu beyti okuyup yâd etti, bir seyyid işittim.
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammedsin Efendim!
Sen Ahmed i Mahmud u Muhammedsin Efendim!
Hakdan bize sultân-ı müeyyedsin Efendim!...
Haktan bize gönderilmiş Sultansın Efendim!

Ümmîddeyiz yes ile âh eylemeyiz biz!
Ümitliyiz, ümitsizlikle ah eylemeyiz biz!
Sermâye-i îmânı tebâh eylemeyiz biz.
İman sermayesini harap eylemeyiz biz.
Bâbun koyup ağyâre penâh eylemeyiz biz.
Kapını bırakıp, gayrisine gitmeyiz biz.
Bir kimseye sâyende nigâh eylemeyiz biz.
Sayende, bir kimseye yönelmeyiz biz.
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammedsin Efendim!
Sen Ahmed i Mahmud u Muhammedsin Efendim!
Hakdan bize sultân-ı müeyyedsin Efendim!...
Haktan bize gönderilmiş Sultansın Efendim!

Bî-çâredir ümmetlerin isyânına bakma
Biçaredir, ümmetlerin isyanına bakma
Dest-i red urup, hasret ile Dûzâha kakma
Elinin tersiyle itip, hasret ile ateşe atma
Rahm eyle amân, âteş-i hicrânına yakma
Merhamet eyle, amân hicran ateşine yakma
Ez-cümle kulun Gâlib-i pür-cürmü bırakma.
Ez cümle, günahkar Galip kulunu bırakma.
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammedsin Efendim!
Sen Ahmed i Mahmud u Muhammedsin Efendim!
Hakdan bize sultân-ı müeyyedsin Efendim!...
Haktan bize gönderilmiş Sultansın Efendim!

Kutlu Doğum'un yıldönümüne eriştiğimiz şu zamanlar biz günahkar kullar için büyük bir nimetî ilahidir. Bu vakitleri Efendimiz'i her yönüyle anlamak için değerlendirmeli sadece değerlendirmekle kalmayıp onun yaşantısını ve fikirlerini hayatımıza işlemeliyiz. Yürekler O'nun aşkıyla attığı zaman, O'nun heyecanının zerresi bizim kalplerimizde vukuu bulduğu zaman O'nun kokusu asrımızı şereflendirecek ve o kokuya muhtaç bizleri de saadete eriştirecektir. Rabbim hepimizi bu güzel günlerin yüzü suyu hürmetine affeylesin inşAllah...